Curate, connect, and discover
Belki sen varsın diye..
Yaslanamadığım dağları yıktım, kendi ördüğüm duvarları yıktım, bütün suçu kendime yıktım, koyduğum kuralları yıktım. Yeni bir ben yarattım ve kimse oraya değemeyecek.
Bende artık kimsenin ardı arkasını görecek hal yok. "Böyle davranıyor ama o öyle biri değildir." diyecek hal yok. Kötü bir zamandan geçiyor anlayışı hiç yok. Bende, sadece ne gördüysem ona göre davranmak var. Nasıl davranılıyorsa öyle davranmak.
Onsuz yaşamayı düşünemediğin birisine, nasıl veda edebilirsin? Hoşçakal demedim. Hiçbir şey demedim. Sadece yürüyüp gittim. O gecenin sonunda, karşıdan karşıya geçmek için en uzun yolu seçtim.
Yaşamak için gücüm kalmadı.
Şu hayatta beni anlayan tek bir kişi bile yok.
Her konuda üstünlük kurmaya çalışan, her konuda kendini haklı çıkarmaya çalışan veya haklı gören; demediğim bir sözü demişim gibi lanse eden veya yapmadığım bir davranışı yapmışım gibi gösteren insanlardan nefret ediyorum ve anında hayatımda siliyorum. Herkes yerini bilsin, kimse kendini üstün görmesin. Çapsızlığın lüzumu yok.
Kendime yalan söylemeye başladığımdan beri kimseye inanmıyorum.
Hani çok güçlü bir akıntıya karşı yüzmeye çalışırken birden vazgeçip kendini akıntıya bırakırsın ya, öyle bir şeydi işte.
Ömür denilen, esip esmediği belli belirsiz bir rüzgârın bizi bir yerlere savurmasını bekliyoruz. Arkamızda bıraktığımız yarınların da bugüne hiçbir tesiri olmadığını bile bile yarına fazla umut yüklüyoruz.
Şu an bir ağacın sırtında yan yana oturabilseydik ve sen kitabını okurken ben tutup arsızlığımla öpseydim boynundan.
Sesi titriyordu, uzaklara dalmış; gözleri dolmuştu. Anlatacak çok şeyi vardı fakat çığlık çığlığa susuyordu. Artık gözleri de anlatamıyordu bazı şeyleri, ölüyordu. Ormanın en derinlerinde kendini huzurlu hissederken şimdi ise bir toprak altındaydı ve nefessizdi, bu saatten sonra çiçek açmazdı, zaten toprağını sulayan da olmazdı.
İnsan en çok kendi kendine yetemediğini anladığında canı yanarmış. En çok o zaman dolarmış gözleri, yaralarına su tutulurmuş sanki. Parçaları dökülürmüş yerlere, ayak bileklerinden akar gidermiş hisleri. Beklermiş insan, bazen bir el beklermiş, bazen bir söz. Saklarmış insan göğüs kafesinde acılarını, kemikleri kırılana kadar umudun tozlarıyla yaşarmış. Tırnaklarından sızan kanı, kirpiklerinden düşen ışıltıyı son anına kadar yaşatırmış insan. İnsan yaşatırmış aslını, hayat değil. İnsan katlanırmış hayata, yaşamak için. İnsan sonsuzluk için var olduğunu söylermiş, sonsuzluk uçsuz karanlıklardan ibaretken.
İçim, bir çocuğun kapıda kalmışlığı gibi...
Aldığım nefes, daldığım derinlere yetmiyor.
Canım çok yanıyor, anlatamam.
Bir insanın hayatı hep mi olumsuz olur, hep mi bahtsız olur, yoruldum gerçekten.
Küle dönmüş bahçeme çiçek açtırırsın biliyorum.
Bir şehrin uzak semtleri gibi gözlerin.
Ne bileyim kimse gülüşümden sevmedi beni mesela. Ya da uyandığımda uzun uzadıya geceden kalma mesajlar atmadı. Kimse sırf sesimi duymak için de aramadı beni. Özlemedi. Hep, ben en çok sevdim. Kimse bunun aksini iddia etmedi. Fakat, isterdim bir kere de ben birilerinin kanatlarında olayım, bir kere de başkası sarsın beni. Bir kere de başkası düşünsün benim mutluluğumu.. Olmadı. Belki de hiç olmayacak, bilmiyorum. Neyse, artık neyseler neyseleri getirse de neyse.
Böyle olmamalıydı hissini, ne bekliyordun ki diyerek yeniyorsun.
Güzel bir şeyler olmasını da beklemiyorum artık.
Daha çiçek açmam artık ben..
Olmuyor, yapamıyorum. Kafam bile kabul etmiyor artık beni, dört duvarla bile küsüm. Sevilmek istemiştim halbuki, bir gece yarısı gülümseten birkaç söz ile. Ağlamamak için zor tutuyorum kendimi, ellerimi sıkıyorum, "neden sevilmedim?" diye soruyorum kendime. Niye yapıyorlar bana bunları? Ben herkese iyi gitmeye çalışırken, temiz düşünmek için uğraştıkça. Bir gün kirlenirsem ve herkesi kirletmeye başlarsam suçlusu ben değilim..
Bir akşamüstü yenilirim kendime hep.