Onsuz yaşamayı düşünemediğin birisine, nasıl veda edebilirsin? Hoşçakal demedim. Hiçbir şey demedim. Sadece yürüyüp gittim. O gecenin sonunda, karşıdan karşıya geçmek için en uzun yolu seçtim.
Şu hayatta beni anlayan tek bir kişi bile yok.
Bir şehrin uzak semtleri gibi gözlerin.
İnsan en çok kendi kendine yetemediğini anladığında canı yanarmış. En çok o zaman dolarmış gözleri, yaralarına su tutulurmuş sanki. Parçaları dökülürmüş yerlere, ayak bileklerinden akar gidermiş hisleri. Beklermiş insan, bazen bir el beklermiş, bazen bir söz. Saklarmış insan göğüs kafesinde acılarını, kemikleri kırılana kadar umudun tozlarıyla yaşarmış. Tırnaklarından sızan kanı, kirpiklerinden düşen ışıltıyı son anına kadar yaşatırmış insan. İnsan yaşatırmış aslını, hayat değil. İnsan katlanırmış hayata, yaşamak için. İnsan sonsuzluk için var olduğunu söylermiş, sonsuzluk uçsuz karanlıklardan ibaretken.
Uzun süren fedakârlık bir kalbi taşa çevirebilir.
Yazdığım en güzel şiirdin. Gözlerin ise en büyük ilham kaynağım..
Şu an bir ağacın sırtında yan yana oturabilseydik ve sen kitabını okurken ben tutup arsızlığımla öpseydim boynundan.
Nasıl savrulduysam kendimden bile bir parça kalmamış..
Ömür denilen, esip esmediği belli belirsiz bir rüzgârın bizi bir yerlere savurmasını bekliyoruz. Arkamızda bıraktığımız yarınların da bugüne hiçbir tesiri olmadığını bile bile yarına fazla umut yüklüyoruz.
Sevilmemesi gereken biriymişim gibi hissettiriyorlar.
Çocukluğuma bir özür borcu var hayatın.