Ellerim ellerinde, gün batarken söylediğim en güzel şarkısın.
Bir kördüğüm ki içim, çözdükçe dolaşıyor.
Yorulduğumu hissettiğim anda gözlerinde dinlenmek. Yağmurlu ve kapalı bir havada içim daralırken aklıma gelişin ve günümün aydınlanışı. Ya da ne bileyim bir tebessümünü görmek için gece yarısı yollara düşmek, yolda hayallere dalmak. Sana yenilmek ve bu yenilgiyi kolayca kabul etmek, en güzel yenilgi olduğunu bilmek. Bir de avuç içlerinde hayatı bulmak, orada kalmak istemek. İşte belli olmuyor, bu sevginin günün hangi vakti insanı konuşturacağı.
Hani çok güçlü bir akıntıya karşı yüzmeye çalışırken birden vazgeçip kendini akıntıya bırakırsın ya, öyle bir şeydi işte.
Canım çok yanıyor, anlatamam.
Onsuz yaşamayı düşünemediğin birisine, nasıl veda edebilirsin? Hoşçakal demedim. Hiçbir şey demedim. Sadece yürüyüp gittim. O gecenin sonunda, karşıdan karşıya geçmek için en uzun yolu seçtim.
Ömür denilen, esip esmediği belli belirsiz bir rüzgârın bizi bir yerlere savurmasını bekliyoruz. Arkamızda bıraktığımız yarınların da bugüne hiçbir tesiri olmadığını bile bile yarına fazla umut yüklüyoruz.
Dayanamadığım halde susmak ve gülümsemek zorunda olduğum şeyler var.
Bir akşamüstü yenilirim kendime hep.
Bu yıl bana, kilometrelerce koşmuşum, nefes nefese kalmışım ama bir arpa boyu yol alamamışım gibi hissettirdi.
Belki sen varsın diye..