sadece sana, benim uyuduğumu sanıp yüzümü okşamaya başladığın, beni hafifçe öptüğün, suratımı izlediğin, gözlerinin dolup ağladığın her saniye, dünyadaki en kıymetli saniyeler benim için, keşke zamanı orada durdurabilsem.
ne kendimle anlaşabiliyorum ne bir başkasıyla. bildiğim sevdiğim ne varsa geride bırakıyorum. elimde bir makasla koşuyor ve tüm bağları kesiyorum. istersen özgürlük de buna, istersen ayrıcalık, yalnızlık bu tamamen. geçmişimden bugüne hiçbir şey getirmedim. hiçbir yüz tanıdık değil, hiçbir yere daha önce gelmedim. hep bilmediğim kelimeler var önümde ve harflerim eski, yazacak yeni bir hikayem yok.
“Bizim senle hukukumuz var. Avukatımız var. Suçumuz var.
Bizim senle bir ömrü paylaşmaya andımız, bu andı çiğneyip içyüzümüzü ifşa eden ihanetlerimiz, birbirimizi kolayca harcamanın lüksü, bu lükse sığan baş önde boş boş oturuşlarımız var. Konuşamayışlarımız, hiçbir şeyi açıklayamayışlarımız, kaçıp gitmeyi erdem sayışlarımız var.
Umutmuş, bir şans daha vermeklermiş, özürlermiş, lütfen unutlarmış: Zaaf Zaaf! Bunlar evrim zaafı! Ben kin tutmayı aşktan daha yüce bilirim. Aşk acısı silinir, kin mezara kadar! Sadece hümanist olacak kadar düşük değil IQ seviyem!
Bu gece alkolle sabahla; ona de ki: Ben kanıma kırmızı rengi veren kişiyi kaybettim. Bu gece hüzünle sabahla; ona de ki: Ben bedendeki mıknatısın büyüsünü bozdum.
Bu gece iğrenç bir korku filmiyle sabahla; ona de ki: Kabuslarımın orta yerindeki tek güzel mabedin kapısına sıçtım.
Bu gece imla kurallarına uyulmuş edebi bir intihar mektubu ile sabahla; ona de ki: Farkındayım, ölsem, cesedimi gerçekten teşhis edebilecek tek insan odur; ceset de olsam, hainim hâlâ.
Ne mutlu sana! ”
seeking, yearning, reaching hands
The Fallen
şimdi 20 yaşında 100 yıllık bir hayat hikayesiyle karşında duruyorum ama hala kucağını açsan dizine yatar saçımı örmeni isterim, keşke açsan.
tumblrdayim ve 2015 mutluluk getirsin🙏🏼