The Fallen
mütemadiyen dolu bir kafayla, taştan değil ama ağır bir yürekle, gündelik sıkıntıların fizyolojik yansımalarıyla, sana hissettirmediğim ve aslında şikayetçi de olunmayacak bir ton tantana ile yine de seni arıyorum yıllardır. sen bilmezsin ama ben birçok şeyi yonttum, yine sana uydurdum bu aptal kafamla. tüm o aşk mektupları, yirminci yüzyıl icadı elektronik postalar, adını bilmediğim adımı sayıklayanlar tüm sevgiler sana olan sevgimi bütün etti, kırpıp attım fazlalıkları. tüm insan kalabalığını. bulduğumda inkarla, kaybettiğimde yüz yıllık kayıptan doğan ümitsiz birkaç sözle, yine de seni anıyorum. hayatımın hep aynı döneminde, hiç utanmadan yüzümü kızartmadan, yıllardır.
“Dünyanın en kötü insanı olduğunu düşündüğün zamanlarda bile dizlerimde uyuyabilirsin.”
Ben iyi biri değilim ama yemin ederim seni çok seviyorum.
bütün olan bitenler arasında kimseye bir şey anlatamam. defteri kapat kitabı kapat televizyonu kapat pencereyi kapat taşırma gözyaşını ikide bir yatak örtüsüne gözlerini kapat.
evimdeyim, mutfakta. aspiratörün o loş, sarı ışığını açıp oturdum yine. biliyor musun ben o mutfaktaki aspiratör ışığını çok seviyorum anne bana çocukluğumu anımsatıyor hatta o sarı aspiratör ışığının kokusu bile var benim için hamsi tava kokuyor mesela, kızartma kokuyor, anason kokuyor, buram buram rakı kokuyor, müzeyyen senar kokuyor, babaanne evi, babaanne mutfağı kokuyor hepsini o kadar iyi anımsıyorum ki anne, daha dün yaşamış gibi, kokusunu bile alıyorum hala, burnumda tütüyor anne, burnumda tütüyor
“Biliyorsun, seni sevdim. Bir gün kör kalsaydın da severdim. Ellerin olmasa mesela… Ellerin olmasaydı, sen bile kendini sevmezdin oysa.”
it’s borderline actually.
i crave being someone’s first choice so bad. why does no one ever choose me over others?
“başıboş dolanan herkes kaybolmuş değildir”