evimdeyim, mutfakta. aspiratörün o loş, sarı ışığını açıp oturdum yine. biliyor musun ben o mutfaktaki aspiratör ışığını çok seviyorum anne bana çocukluğumu anımsatıyor hatta o sarı aspiratör ışığının kokusu bile var benim için hamsi tava kokuyor mesela, kızartma kokuyor, anason kokuyor, buram buram rakı kokuyor, müzeyyen senar kokuyor, babaanne evi, babaanne mutfağı kokuyor hepsini o kadar iyi anımsıyorum ki anne, daha dün yaşamış gibi, kokusunu bile alıyorum hala, burnumda tütüyor anne, burnumda tütüyor
çözdüğün kadarım, çözebildiğin kadar varım.
yedi kere düştüysen sekiz kere kalk ne demekse işte sen o kapıyı elli beş defa suratıma çarptın ben elli altıncı kez o kapıdayım.
İnsanı delik deşik eden sessizlikler var, geceyi bölen çığlıklardan daha beter. Ve sen o sessizlikte ne demek istediğimi anladın. Çünkü sen de çocukken bir kuş olmak istemiştin. Yakınmadan, ortalığı ayağa kaldırmadan acı çekmeyi öğrenmek hayli zamanını almıştı. Beni anladığında o kadar şefkatle baktın ki, sanki gözlerinle saçlarımı okşadın, gözlerinle ellerimi tuttun ve aynı gözlerle kahvaltına devam edebilirsin dedin.
blessed with beauty and brains
birbirimize ait yıkılmaz kalelerimizin içindeyiz diye düşünürdüm
ne o benden ne ben ondan geçebilirim derdim
ice bakan ici gorur de ondan biz gercekten kaciyoruz
neden herkesi iyi insan sanıyoruz biz salak mıyız
Don’t just give up, fight for her
untitled by bearandvodka on Flickr.