blessed with beauty and brains
gözümü kısıyorum uzağa bakıyorum sana sarılmış olmanın sahnesi geliyor. çok büyük bir yükün, geçmiş olsunluk bir sorumluluğun, dünyevi bir meselenin, büyük çaplı bir kalp ağrısının sonunda nereye baksan beni görmek istediğin o an geliyor. bunu hissettiğim için öyle berrak ki içim öyle telaşsızım ki, bir damla yaş akıtmıyorum kucağımdaki ele, önümdeki masaya, dudak payımdaki fincana; bana gözlerin dolu dolu baktığın o akşama gidiyorum, içimin ufku ciğerime dolan oksijenle genişliyor. daha uzağın artık varış noktasının, daha yakına geldiği yerde oluveriyorum. gittiğin, vardığın, varamadığın yollar nasıl? durduğun duraklar nasıl, ben o kelime değildim ya, öyle demiştin. ben o cümle de değilmişim, ele alınan mektupta okunan hiçbir sözde akla gelen de olmamışım. ben şimdi ucundayım, bitimindeyim, başlangıcın sonundayım. seni bir kere tanımış oldum ve bunun beni seni hiç tanımamış olmaktan daha kötü ettiği o yerdeyim.
— Khalil Gibran
beni bekle,mutlaka döneceğim.söyle kim önleyebilir buluşmamızı..
bütün olan bitenler arasında kimseye bir şey anlatamam. defteri kapat kitabı kapat televizyonu kapat pencereyi kapat taşırma gözyaşını ikide bir yatak örtüsüne gözlerini kapat.
“Biliyorsun, seni sevdim. Bir gün kör kalsaydın da severdim. Ellerin olmasa mesela… Ellerin olmasaydı, sen bile kendini sevmezdin oysa.”
Anne-Louise Lambert on the set of Picnic at Hanging Rock (1975).
Dir: Peter Weir