Saat 00:07
Mai ve siyah kitabını okumayı bırakıp kafamdan ne geçtiğini bilmediğim düşüncelerle birlikte buraya yazmaktayım. Mükemmel(!) Ahmet Cemil karakteri var onun babası bir kazadan dolayı ölüyor... Bunun acısıyla ve hüznüyle bir de mektebe gidiyor. Yazar olmak istiyor, şiirlere ilgi duyuyor ve arkadaşı Hüseyin Nazmi ile okumaya başlıyorlar. Akıcı bir kitap... Hala okuyorum.
İlla acılardan mı bahsedeceğiz biraz da günlük hayatımızdan yazalım:)
From Seori...
What should I do now why I hovered over, I don’t know how...
Where’s my hope? Nobody calls me, loved me not.
I just needed someone else...
Please... don’t come to me, I’m afraid every time.
What should I do now why, the fireworks that hover over me are gradually spreading.
Would it be a little easier if you just let me go
When my eyes are closed, My feet are empty.
Kimsenin beni bulmasına ihtiyacım yok...
Çünkü ben zaten kendi karanlığımda kaybolmuşum...
bengeceninkaranlığı
Bir satır söz, gözlerimizden akan bir gözyaşı...
Şömineden çıkan bir alev bile...
Önem kazanabilir bazen...
Bengeceninkaranlığı
Gece karanlıkta Ayı...
Gündüz Güneşi...
Sokaktaki sokak lambalarının ışıklarını...
Şehirdeki ışıkları...
Kimse görmezken, Şimdi biz yaksak içimizdeki ışıkları...Lambaları...
Bizi gören biri sizce olacak mıydı?
My favourite... 🖤
“The snow in the mountains was melting and Bunny had been dead for several weeks before we came to understand the gravity of our situation.” ― Donna Tartt, The Secret History
Gün boyu gezdikten sonra şimdi bu saatte edebiyat sınavına çalışmak...
Anlatılmaz yaşanır diyorum başka bir sözüm yok.
Sıcak bir kahvenin içine buz atılamaz...
Çünkü buz atılırsa soğumaz mı o kahve?
O zaman sizde bizim mutlu olduğumuz zamanları, Heyecanlı olduğumuz, Hep birlikte olduğumuz zamanlara karışmayın...
Bengeceninkaranlığı