Baktığın değil, daldığın yerdeyim. Cümle arası iç çekişlerin, kafanda taşıdığın sensizliklerinim. Karanlığın sarhoşluk etkisi uyandırdığı vakitlerde, damar yolunu bulmuş bir esinim. Yazılmamış senaryolarının sessizliklerindeyim, sınırları belirsiz gölgelerinin tekinsiz bekçisiyim.
Bizim Büyük Çaresizliğimiz’i okurken gelen bir telefon, kardeşimden.
-Sana bir şey attım internetini aç.
“Hayatta ve fotoğrafta en iyi pozu yalnızlar verir.”
İnsan en çok da varmak istediği yerden koşarak uzaklaşır. Duvarlara çarpmak istediği sözcükleri kanatır boğazını en çok. Adımları hızlanırken hayatın, düğümleri dolanır ayaklarına yutkunmamış boğazların.
Eskişehir’de lise yıllarımda Mackbear’a giderdim. Terası olan mekanları çok severim, oranın da terası vardı. Üst kat, insanlardan uzak ama kopuk değil, su boyuna bakıyor.
Şimdi üniversitedeyim ve başka bir şehirdeyim. Gittiğim mekanda teras varsa o mekandaki vadem uzun oluyor ve sadakat programıma geçiş yapıyoruz.
Evet, Mackbear’dan yazıyorum.
Tarih tekerrür eder.