Kemal Tahir, ilk öykülerini 1941’de hapisteyken yayımladı, daha sonra romana geçti. Dört öyküsünü topladığı Göl İnsanları adlı kitabını okuyan Nâzım Hikmet, “Göl İnsanları, Türk Edebiyatı’nın en güzel dört hikayesi olarak kalacaktır.” demiştir.
“Uyuyor işte… Su, neden uyumazmış. Bizde “Su uyur, düşman uyumaz.” derler. Deniz homur homur homurdanırken, bilmez misin, bunun kılı kıpırdamaz. Sana bir şey söylesem inanır mısın Hamdi? Göl kısmı, suların aptalıdır. Hamdi küreklerin sapına doğru gülümsedi:
— Suyun akıllısı, aptalı olur mu, Ağazade ?
— Denize bakarsan göl aptal, şuna bak… Koca İstanbul’a su veren adam hali var mı şunda?
— Sahi, Ağazade. Bütün İstanbul evlerine suyu burası verir. Sen buralısın, bilirsin, suyu acaba azalır mı?” (Göl İnsanları)
Kemal Tahir, Piraye ve Nazım Hikmet – Çankırı Cezaevi
İnsanlık, acımasız bir arenada savruluyor. Haksızlık, zehirli bir sarmaşık gibi dallanıp budaklanıyor, adaletin soluğunu kesiyor. Vicdan, derin bir uykuda, merhamet ise unutulmuş bir lügat gibi raflarda tozlanıyor.
Dünya, güçlünün zayıfı ezdiği, açgözlülüğün sınır tanımadığı bir sahneye dönüşmüş durumda. Masumiyetin çığlıkları yankısız kalıyor, mazlumun gözyaşları umursanmıyor. İnsan, kendi türüne karşı en vahşi yüzünü göstermekte ustalaşmış sanki.
Adaletin terazisi bozuk, vicdanın sesi kısık. Merhamet, lüks bir erdem olmuş, vicdansızlık sıradan bir tavır. Bu karanlık tablo, insanlığın utanç lekesi olarak tarihin sayfalarına kazınıyor. Ne zaman uyanacak bu derin uykudan insanlık? Ne zaman yeşerecek yeniden vicdan tohumları, ne zaman filizlenecek merhamet? Belki de en karanlık an, şafağın en yakın olduğu andır... Belki de bir gün, insanlık bu acımasız döngüyü kıracak gücü bulur.
Gece ve yansımalar
Pencerem duvarda 😇
İyi geceler tumblr