İnsanı delik deşik eden sessizlikler var, geceyi bölen çığlıklardan daha beter. Ve sen o sessizlikte ne demek istediğimi anladın. Çünkü sen de çocukken bir kuş olmak istemiştin. Yakınmadan, ortalığı ayağa kaldırmadan acı çekmeyi öğrenmek hayli zamanını almıştı. Beni anladığında o kadar şefkatle baktın ki, sanki gözlerinle saçlarımı okşadın, gözlerinle ellerimi tuttun ve aynı gözlerle kahvaltına devam edebilirsin dedin.
Gelme yanıma sen başkasın ben başka.
demleniyorum
benim senden çok daha büyük derdim tasam varmış ben bunu yeni anlıyorum. seni hafife almıyorum ben kaç gece ağlayarak elim kalbimde uyandım ama şimdi kalbim yere düşmesin diye yavaşça, telaşsız yürümek de varmış. ne tarafa baksam tutarsızlık, sınandığım bir hayatın gediğindeyim. konuşamıyorum. bağırarak ağlayasım geliyor. canımın içi sen bir kenara ama benim gerçekten senin acına teşekkür edecek, senden çok daha büyük ve tarifsiz bir yaram da varmış.
“Biliyorsun, seni sevdim. Bir gün kör kalsaydın da severdim. Ellerin olmasa mesela… Ellerin olmasaydı, sen bile kendini sevmezdin oysa.”
Gülten beni tanımaz, ben Gülten'i unutmam
noktalanmayanlardan
mütemadiyen dolu bir kafayla, taştan değil ama ağır bir yürekle, gündelik sıkıntıların fizyolojik yansımalarıyla, sana hissettirmediğim ve aslında şikayetçi de olunmayacak bir ton tantana ile yine de seni arıyorum yıllardır. sen bilmezsin ama ben birçok şeyi yonttum, yine sana uydurdum bu aptal kafamla. tüm o aşk mektupları, yirminci yüzyıl icadı elektronik postalar, adını bilmediğim adımı sayıklayanlar tüm sevgiler sana olan sevgimi bütün etti, kırpıp attım fazlalıkları. tüm insan kalabalığını. bulduğumda inkarla, kaybettiğimde yüz yıllık kayıptan doğan ümitsiz birkaç sözle, yine de seni anıyorum. hayatımın hep aynı döneminde, hiç utanmadan yüzümü kızartmadan, yıllardır.