Herkesi, her şeyi yıkıp geçerken sana denk gelince afallarım.
“başıboş dolanan herkes kaybolmuş değildir”
tanrıdan vazgeçtim.ölmekten vazgeçtim.çünkü ölürsem ve yukarıda beni ödül ve ceza sisteminin bekçileri bekliyorsa çok büyük kavgalar etmem gerekecekti.ölmek istemiyorum çünkü tanrıyı da öldürürüm diye korkuyorum.ve böyle bir vefata benden başka kimse dayanamaz.
çözdüğün kadarım, çözebildiğin kadar varım.
gözümü kısıyorum uzağa bakıyorum sana sarılmış olmanın sahnesi geliyor. çok büyük bir yükün, geçmiş olsunluk bir sorumluluğun, dünyevi bir meselenin, büyük çaplı bir kalp ağrısının sonunda nereye baksan beni görmek istediğin o an geliyor. bunu hissettiğim için öyle berrak ki içim öyle telaşsızım ki, bir damla yaş akıtmıyorum kucağımdaki ele, önümdeki masaya, dudak payımdaki fincana; bana gözlerin dolu dolu baktığın o akşama gidiyorum, içimin ufku ciğerime dolan oksijenle genişliyor. daha uzağın artık varış noktasının, daha yakına geldiği yerde oluveriyorum. gittiğin, vardığın, varamadığın yollar nasıl? durduğun duraklar nasıl, ben o kelime değildim ya, öyle demiştin. ben o cümle de değilmişim, ele alınan mektupta okunan hiçbir sözde akla gelen de olmamışım. ben şimdi ucundayım, bitimindeyim, başlangıcın sonundayım. seni bir kere tanımış oldum ve bunun beni seni hiç tanımamış olmaktan daha kötü ettiği o yerdeyim.
“Dünyanın en kötü insanı olduğunu düşündüğün zamanlarda bile dizlerimde uyuyabilirsin.”
seeking, yearning, reaching hands
— Khalil Gibran