Espresso-stained pages, whispered thoughts between hardcover spines, and mornings that begin with poetry and croissants. A soft life of books, cafés, and intentional stillness.
Karanlık bir yere geçip kitaplık rafının önüne doğru ilerliyorum. Rafın üzerindeki bir kitabı elime alıp tozlu sayfaları çevirmeye başlıyorum yavaşça...
Sonrada bir koltuğa uzanıp okumaya başlıyorum. Orada okuduğum satırlar arasında kaybolup gidiyorum. Sanki... Kitabın içinde yaşıyormuş ta olanları okuyorum gibi. Yavaşça okyanusun sularına dalıp yunuslara dokunuyor ve onlarla oynuyorum.
Ve yavaş yavaş daha derine dalıp bir yer keşfediyorum. İlerledikçe gelen melodi beni oraya doğru gitmemi sağlıyor.
Korkma, sana zarar vermeyeceğiz. Burada güvendesin ve kimse sana asla zarar vermeyecek diyor deniz..
Küçük kızın güveni artıyor ve biraz daha açılıyor...
Çok fazla derine inen kız yavaş yavaş nefes almamaya başladığında evinden uzaklaştığını fark ediyor.
Ve ilk nefesi kesiliyor sonra ise bedeni duruyor, gözleri karanlığa gömülüp sonsuz uykuya dalıyor.
İşte bu ruhunu denizde bırakan kızın hikayesi...
Sometimes, you read a book and it fills you with this weird evangelical zeal, and you become convinced that the shattered world will never be put back together unless and until all living humans read the book.
— John Green.
Sizin söylediğiniz kalp kıran sözlere susmamız kabullenmekten değil...
Sizin dediklerinize karşı çıkmamız ve istediğimizi söylememiz asi olduğumuzdan değil...
Sizin bize laf edip bizim ise başımızı eğmemiz saygıdan değil.
Bengeceninkaranlığı
Life is your exam...
Your success is your motivation.
Let’s study!
Kalıcı arkadaşlar olacak mıdır ki bu dünyada? Hayır... Arkadaşlıklar dostluklar ateş gibidir...Bir üflemenle söner ve giderler. Aynı bir ateş gibi...
Ama ateş geriye bırakmaz mıydı küllerini onunla birlikte?
İşte bizi de böyle bıraktılar... Geriye sadece arkalarından küllerini bıraktılar.