TO BE HAPPY
être content(e)
être de bonne humeur
être en liesse - to be jubilant
être heureux/heureuse - to be happy
déborder de bonheur - to be overjoyed
être satisfait(e) - to be satisfied
être repu(e) - to be full/satiated/satisfied (food)
TO BE EXCITED
être emballé par - to be excited about sth (to be enthused by sth that’s happening)
être enthousiasmé - to be excited/enthused
être enthousiaste - to be excited
être en verve - to be entusiastic/excited about sth
être excité comme une puce - to be really excited
TO BE IN LOVE
Épris - lovestruck
Être amoureux de - to be in love with
Fou/follement amoureux de - head over heels in love with s.o
Être fou/folle de qqn - to be nuts for s.o
TO BE RELAXED
En prendre à son aise (avec) - to take things easy (péjoratif)
être détendu(e) - to be relaxed
TO BE SAD/UNHAPPY
être triste
être insatisfait(e) - to be unsatisfied
être mécontent(e) de/que - to be unsatisfied about/be unhappy about
TO BE ANGRY/FRUSTRATED
être fâché(e) - to be angry
être furieux/furieuse - to be furious
être de mauvaise humeur - to be in a bad mood
en avoir marre de - to have had enough of
avoir les boules - to be pissed off
être furax - to be furious/hopping mad
se fâcher tout rouge - to see red
se mettre en colère - to get angry
se mettre/foutre en pétard - to blow your top
se mettre en rogne - to get very angry
TO BE ANNOYED/IRRITATED
être agacé(e) - to be irritated/annoyed
être énervé(e) - to be annoyed/irritated
être irrité(e) - to be irritated
être gêné(e) - (in this case) to feel annoyed - softer/gentler than agacer
Avoir les nerfs – to be irritated/annoyed/cross
Avoir les nerfs à vif – to be at your wit’s end
Avoir les nerfs en pelote – to be on edge
TO BE BORED (OR FEELING LAZY)
être ennuyé(e) - to be bored
être mort d’ennui - to be bored to death
avoir la flemme (de faire qch) - can’t be bothered doing sth
TO BE TIRED
être fatigué(e) - to be tired
être écrasé(e) - to be stuffed
être épuisé(e) - to be exhausted
être crevé(e) - to be dead tired
être vanné(e) - to be ready to drop
être claqué(e) - to be bushed/beat
TO BE STRESSED
être stressé(e) - to be stressed
Être sur les nerfs - to be strung out
Être surmené/débordé - to be stressed/overworked
Être tendu - to be stressed
TO FEEL SICK (TO DO WITH ILLNESS)
se sentir mal - to feel sick
se sentir mieux - to feel better
avoir mal - to be in pain
Avoir des courbatures - to feel stiff
TO BE SCARED
avoir peur (de) - to be scared (of)
avoir les jetons - to be scared stiff
avoir une peur bleue (de qch) - to be scared out of your wits (by sth)
avoir le trac - to be nervous
être effrayé(e) par - to be frightened by
être mort de peur - to be dead scared
TO BE SURPRISED/SHOCKED
être surpris(e) (par) - to be surprised
être stupéfait(e) - to be stunned
les bras m’en tombent - I am speechless
être choqué(e) (par) - to be shocked (by)
en être baba - to be gobsmacked (due to admiration)
être ébahi(e) - to be astonished
TO BE CONFUSED
ça m’embrouille - I’m confused - lit. this confuses me
J’ai du mal à suivre - I’m confused - I’m having trouble following
Je suis perdu(e) - I’m confused (lost)
Je ne sais plus où j’en suis - I’m confused - in the sense that you don’t know where you are in something (figurative)
Je n’y comprends rien (or: j’y comprends rien - to be more colloquial) - I’m confused - I don’t get it
Je ne comprends pas - I don’t understand/I’m confused
J’te suis pas - I’m confused (I don’t follow you)
TO BE PROUD
Être fier de (note: feminine= fière) - to be proud of
Être orgueilleux - to be proud (to be a proud [as in haughty] as a person)
TO BE SMUG
Être hautain - to be proud (snobby/up yourself)
Être fiérot (fem= fiérote) - to be a proud person
Faire le fiérot - to be smug/pleased with yourself
TO BE JEALOUS
Crever de jalousie - to be eaten up with jealousy
Être jaloux de - to be jealous
Être envieux de (plus formel/soutenu) - to be envious
Jalouser - to envy/be jealous of
TO FEEL DESPAIR
être au comble du désespoir - to be in the depths of despair
Se désespérer - to despair/lose hope
TO BE GRATEFUL
être reconnaissant(e) - to be grateful
savoir gré à qqn de qch - to be grateful to s.o for sth e.g. je te sais gré de ton aide
TO FEEL SAFE
se sentir à l’abri - to feel safe
TO BE HURT/BROKEN-HEARTED/UPSET
avoir le cœur brisé(e) - to be broken-hearted/broken up by something
en être malade - to be cut up/gutted by sth
être affecté(e) - to be cut up about something
être blessé(e) - to be hurt by sth
être bouleversé(e) - to be upset
être dans tous ses états - to be in a state
être désemparé(e) - to be distraught
être peiné(e) - to be hurt by sth
être accablé par le chagrin - to be grief-stricken
en être tout retourné - to be bowled over/to be devastated~shocked by
être anéanti - to be torn in two
avoir mal au cœur - to be very sad/heartbroken (can also mean to feel sick/nauseated) avoir un gros chagrin - to be grief-stricken/heartbroken
TO FEEL UNCOMFORTABLE
être dans ses petits souliers - to feel uncomfortable
être mal à l’aise - to be uncomfortable
être mal à son aise - to be ill at ease
se trouver mal - to be uncomfortable (uncomfortable position - e.g. sitting)
TO FEEL HUMILIATED
être humilié(e) - to be humiliated
être mortifié(e) - to be mortified
And the perfumes tender, sweet, intense / enter me like a delicate blade.
/* by Tom */
glowingcapri
Doksanların sonuna doğru Eskişehir'de öğrenciydim. Okulu bırakmak üzereydim, ailemi bırakmıştım, solculuk beni bırakmıştı. Sik gibi kalmıştım tek kelimeyle. Beş kuruş param olmadan günler geçiriyordum. Hala şaşarım, ne yiyip ne içiyordum o zamanlar diye? Tek bir örnek vereyim, sefaletin boyutunu anlayın. Bir gece yarısı soğuktan donmasın diye hohlaya hohlaya yazı yazmaya çalıştığım tükenmez kalem dondu. Üşüyordum, ne soba vardı ne doğalgaz. İkisi de umurumda değildi. Ama sahip olduğum tek kalem donup yazmamaya başlayınca panikle ortalığı birbirine katarak kalem aramaya başladım. .mına koduğumun odasında bir tane bile kalem yoktu. Ne parasızlığı, ne gazsızlığı ne de açlığı umursayan ben, yazacak tek bir kalem bulamayınca yer döşeğine kapanıp sızana kadar ağlamıştım. Ertesi gün Titanik 4 adlı kafeye gidip beş altı tane kalem çaldım. Hala ödemiş değilim borcumu.. Depodan bozma tek odalı evimde, daha önce orada oturan öğrencinin çöp diye atmadığı arkası boş binlerce sayfa vardı. Okulu tamamen boşlamıştım. Uyku desen yıllar önce beni boşlamıştı. Yapacak başka hiçbir şeyim yoktu. Çıldırmış gibi yazmaya başladım ben de. Hastalığın tanımını bile değiştirmiş, manik değil panik depresif olmuştum iyice. Aklıma ne gelirse yazıyordum. Saatler, günler hatta aylar birbirine girmişti. Kiloyla aldığım tütünü uç uca ekleyip, bir taraftan şehvetle sigara içiyor diğer taraftan da aklıma ne gelirse yazıyordum. Hayatımın en öfkeli yazılarıydı onlar, başka bir buhran anında hepsini yaktığım, nelerden bahsettiğim hakkında şu an en ufak bir fikrimin bile olmadığı, binlerce sayfa. Bir yüzlerinde makro iktisat, hukuka giriş, ekonometri notları, diğer yüzlerinde benim hezeyanlarım. En azından bir kaç tanesini saklayabilseydim keşke.. O saçma sapan ve hepsi birbirine benzeyen günlerden biriydi. Neredeyse 24 saat yemek yemediğim ve uyumadığım günlerden biri. Yine kudurmuş gibi sabahtan akşama kadar yazdığım, öfkeden ve yorgunluktan başımın çatlayacak kadar ağrıdığı bir gün. Dışarı çıkayım dedim, biraz hava almak için (pencere bile yoktu .mına koduğumun odasında). Kendimi dışarı atıp gelişigüzel dolaşırken önce kalabalığı fark ettim, sonra garip şarkılar eşliğinde yaptıkları enteresan hareketleri ve sonra bazılarının tuhaf kırmızı kostümlerini. Vay anasını dedim dışımdan, lan bu gece yılbaşıymış. Birden annemi aramak geldi aklıma. Kastamonu'daydı ailem. Elimi cebime attım, uzun süredir sakladığım jetonu aldım ve kulübe aramaya başladım. Porsuğun kenarındaki kulübeye geçip tuşlara bastım. Tek bir jetonum vardı, konuşmak istediğim binlerce şey vardı, etrafımda eğlenen sürüyle insan vardı ve o an benim sadece anneme ihtiyacım vardı. İkinci çalışta açıldı telefon. Kardeşim çıktı, annemi istedim. Hastaneye götürdü babam dedi. N'oldu ne hastanesi dememe kalmadan kapandı telefon. Delirmek üzereydim. Dışarı çıkıp kulübenin yakınındaki insanlara jeton sordum. Kimsede yokmuş. Bayiye gidip jeton istedim, parasını yarın bırakırım dedim. Yok dedi pezevenk. Oysa kasanın yanındaki jeton kutusunu görüyordum. Allah belanı versin deyip sokağa çıktım tekrar. Hayatım boyunca hiç yapmadığım bir şey yapmaya başladım. Geçen insanlara bozuk paranız var mı diye sorarak yürüdüm. Yarım saatten fazla dolaştım, en az yirmi kişiye sordum. “Pardon, bozuk paranız var mı? Yirmisinin de yokmuş bozuk parası. Yavşakların yılbaşı eğlencesi vardı, markalı botları vardı, sevgilileri vardı, kalemleri, doğalgazları, planları vardı. Ama hiçbirinin bozuk parası yoktu. Serdar aklıma geldi sonradan. Evi biraz uzaktaydı. Ondan alırım jeton parası diye düşünüp tekrar yürümeye başladım. Sonra yolda bir tanıdık denk geldi. Durumu anlatıp biraz para istedim. O parayla da üç tane jeton alıp hemen evi aradım.. Önemli bir şeyi yokmuş annemin. Tansiyonu düşmüş biraz. Ben aradığımda da evdeydi zaten. Konuştuk biraz, kapattım. Sonra odama döndüm hızlıca. İnsanlar eğlenmeye, kahkahalar atmaya devam ediyordu. Ve ben biraz daha baksam suratlarına, o gece kesin cinayet işleyebilirdim. Ciddi bir gerekçeye ihtiyacım yoktu, bir jeton parasını bile esirgeyen ırkın mensubu olmaları yeterliydi. Kendimden korkup hızlıca eve girdim. Kağıtlarımı elime alıp yazmak için yere eğildim. O da ne? Yazmıyor. Diğer kalemi aldım, o da yazmıyor. Diğeri de. Diğeri de.. Kafeden çaldığım ucuz kalemler de donmuştu soğuktan. Bir an Allah'a küfretmek geldi içimden. Sonra hemen tövbe dedim. Gözlerim doldu, tuttum kendimi ağlamadım. Donmuş kalemleri sıkı sıkı avuçlayıp, güldüm. Kahkahalarla güldüm. O gece ben, hayatım boyunca gülmediğim kadar çok güldüm..
Some good fossil lads
Arc de Triomphe
photo : @Riot_N_Chill