abyssdivecenteramed
We recently got the luck of seeing one of the most beautiful fishes of Bali, maybe even the world, out of the hole it usually hides in: the gorgeous ribbon eel. Ribbon eels are very aptly named, you can see that for yourselves. They also are a very interesting fish. Indeed, like some underwater inhabitants, they will go through a sex change in the course of their lives. However, they don’t do it in the usual order. Like the clownfish, they are born males and evolve into females, in time. It is actually very easy to notice, the males being bright blue and yellow while the females turn completely yellow. And this ine is actually a teenager, as it till bears some black from its younger days. Isn’t nature just fascinating? 🐠🎗️💫
______________________________
Nous avons récemment eu la chance de voir l’udes plus beaux poissons de Bali, si ce n’est dumonde, la magnifique murène ruban, hors dutrou dans lequel elle se cache la plupart dutemps. Les murènes rubans portent très bienleur nom, comme vous pouvez le constater. Maisc’est également un poisson qui a une biologietrès interessante. En effet, comme beaucoupd’espèces marines, la murène ruban change desexe au cours de sa vie. Cependant, elle ne lefait pas dans l’ordre habituel. Si la plupartdes poissons passent de femelle à male, lamurène ruban s’y prend dans l’autre sens,comme le poisson clown. Il est très facile dedéterminer le sexe d’une murène ruban, lesmâles portent une livrée blue électrique etune nageoire dorsale jaune et deviennententièrement jaunes lorsqu’ils setransforment en femelles. La nature ne cesserajamais de nous étonner !🐠🎗️💫
.
For a chance to witness such a rare show, bookyour dive with Abyss Dive Center Bali at anytime!
✉abyssdivecenterbali@gmail.com
☎+62 812 3842 8046
💻abyssdivecenter-bali.com
Doksanların sonuna doğru Eskişehir'de öğrenciydim. Okulu bırakmak üzereydim, ailemi bırakmıştım, solculuk beni bırakmıştı. Sik gibi kalmıştım tek kelimeyle. Beş kuruş param olmadan günler geçiriyordum. Hala şaşarım, ne yiyip ne içiyordum o zamanlar diye? Tek bir örnek vereyim, sefaletin boyutunu anlayın. Bir gece yarısı soğuktan donmasın diye hohlaya hohlaya yazı yazmaya çalıştığım tükenmez kalem dondu. Üşüyordum, ne soba vardı ne doğalgaz. İkisi de umurumda değildi. Ama sahip olduğum tek kalem donup yazmamaya başlayınca panikle ortalığı birbirine katarak kalem aramaya başladım. .mına koduğumun odasında bir tane bile kalem yoktu. Ne parasızlığı, ne gazsızlığı ne de açlığı umursayan ben, yazacak tek bir kalem bulamayınca yer döşeğine kapanıp sızana kadar ağlamıştım. Ertesi gün Titanik 4 adlı kafeye gidip beş altı tane kalem çaldım. Hala ödemiş değilim borcumu.. Depodan bozma tek odalı evimde, daha önce orada oturan öğrencinin çöp diye atmadığı arkası boş binlerce sayfa vardı. Okulu tamamen boşlamıştım. Uyku desen yıllar önce beni boşlamıştı. Yapacak başka hiçbir şeyim yoktu. Çıldırmış gibi yazmaya başladım ben de. Hastalığın tanımını bile değiştirmiş, manik değil panik depresif olmuştum iyice. Aklıma ne gelirse yazıyordum. Saatler, günler hatta aylar birbirine girmişti. Kiloyla aldığım tütünü uç uca ekleyip, bir taraftan şehvetle sigara içiyor diğer taraftan da aklıma ne gelirse yazıyordum. Hayatımın en öfkeli yazılarıydı onlar, başka bir buhran anında hepsini yaktığım, nelerden bahsettiğim hakkında şu an en ufak bir fikrimin bile olmadığı, binlerce sayfa. Bir yüzlerinde makro iktisat, hukuka giriş, ekonometri notları, diğer yüzlerinde benim hezeyanlarım. En azından bir kaç tanesini saklayabilseydim keşke.. O saçma sapan ve hepsi birbirine benzeyen günlerden biriydi. Neredeyse 24 saat yemek yemediğim ve uyumadığım günlerden biri. Yine kudurmuş gibi sabahtan akşama kadar yazdığım, öfkeden ve yorgunluktan başımın çatlayacak kadar ağrıdığı bir gün. Dışarı çıkayım dedim, biraz hava almak için (pencere bile yoktu .mına koduğumun odasında). Kendimi dışarı atıp gelişigüzel dolaşırken önce kalabalığı fark ettim, sonra garip şarkılar eşliğinde yaptıkları enteresan hareketleri ve sonra bazılarının tuhaf kırmızı kostümlerini. Vay anasını dedim dışımdan, lan bu gece yılbaşıymış. Birden annemi aramak geldi aklıma. Kastamonu'daydı ailem. Elimi cebime attım, uzun süredir sakladığım jetonu aldım ve kulübe aramaya başladım. Porsuğun kenarındaki kulübeye geçip tuşlara bastım. Tek bir jetonum vardı, konuşmak istediğim binlerce şey vardı, etrafımda eğlenen sürüyle insan vardı ve o an benim sadece anneme ihtiyacım vardı. İkinci çalışta açıldı telefon. Kardeşim çıktı, annemi istedim. Hastaneye götürdü babam dedi. N'oldu ne hastanesi dememe kalmadan kapandı telefon. Delirmek üzereydim. Dışarı çıkıp kulübenin yakınındaki insanlara jeton sordum. Kimsede yokmuş. Bayiye gidip jeton istedim, parasını yarın bırakırım dedim. Yok dedi pezevenk. Oysa kasanın yanındaki jeton kutusunu görüyordum. Allah belanı versin deyip sokağa çıktım tekrar. Hayatım boyunca hiç yapmadığım bir şey yapmaya başladım. Geçen insanlara bozuk paranız var mı diye sorarak yürüdüm. Yarım saatten fazla dolaştım, en az yirmi kişiye sordum. “Pardon, bozuk paranız var mı? Yirmisinin de yokmuş bozuk parası. Yavşakların yılbaşı eğlencesi vardı, markalı botları vardı, sevgilileri vardı, kalemleri, doğalgazları, planları vardı. Ama hiçbirinin bozuk parası yoktu. Serdar aklıma geldi sonradan. Evi biraz uzaktaydı. Ondan alırım jeton parası diye düşünüp tekrar yürümeye başladım. Sonra yolda bir tanıdık denk geldi. Durumu anlatıp biraz para istedim. O parayla da üç tane jeton alıp hemen evi aradım.. Önemli bir şeyi yokmuş annemin. Tansiyonu düşmüş biraz. Ben aradığımda da evdeydi zaten. Konuştuk biraz, kapattım. Sonra odama döndüm hızlıca. İnsanlar eğlenmeye, kahkahalar atmaya devam ediyordu. Ve ben biraz daha baksam suratlarına, o gece kesin cinayet işleyebilirdim. Ciddi bir gerekçeye ihtiyacım yoktu, bir jeton parasını bile esirgeyen ırkın mensubu olmaları yeterliydi. Kendimden korkup hızlıca eve girdim. Kağıtlarımı elime alıp yazmak için yere eğildim. O da ne? Yazmıyor. Diğer kalemi aldım, o da yazmıyor. Diğeri de. Diğeri de.. Kafeden çaldığım ucuz kalemler de donmuştu soğuktan. Bir an Allah'a küfretmek geldi içimden. Sonra hemen tövbe dedim. Gözlerim doldu, tuttum kendimi ağlamadım. Donmuş kalemleri sıkı sıkı avuçlayıp, güldüm. Kahkahalarla güldüm. O gece ben, hayatım boyunca gülmediğim kadar çok güldüm..
Arc de Triomphe
/* by marcel */
Tibia was and always will be a joke-OC, but I thought it’d be fun to draw her again now that the new MSA video is out. XD
Let’s talk about prairie, history, and language. For communities so focused on “native plants”/”native gardening”/etc there’s so little acknowledgement or engagement with indigenous Americans and their history.
When we talk about science, there’s a baseline assumption of objectivity. Science is Truth, something apart from messy cultural ideas. The reality is, culture and all it’s messes bleed into science, like here in ecology. We gotta be conscious of the histories we inherit in science.
photo : @Riot_N_Chill
Je n’aurais pas été fidèle à moi même si je n’avais pas fait une baleine.
Il y a encore plein de petites erreurs mais je l’aime quand même <3
Ladies and gentlemen, the Language of Love ™
And the perfumes tender, sweet, intense / enter me like a delicate blade.