Ben şarabı senin dudaklarından içtim.
O günden sonra geçmedi sarhoşluğum.
Ben senin teninle zehirlendim.
Bir daha ne istediğimi bilemedim.
Öyle bir güldün ki yolumu kaybettim.
Bir daha kendime gelemedim.
Haklısın azizim, dürüstlük artık antika; vitrinde sergilenen, tozlu raflarda unutulan bir meziyet sanki.
Önce Tanrı yeryüzünü kurdu; sessiz ve loş bir diyardı.
Sonra bir melek indi, adımları tüyden hafifti.
Gülümsedi o an, bir ışıltı yayıldı semaya,
Ve güneş doğdu altın bir taç gibi, aydınlattı her yanı.
Toprak sevindi o dokunuşla, canlandı derin uykudan,
Sapsarı buğdaylar fışkırdı, bereket saçtı her yandan.
Van Gogh o sarıya baktı, ilahi bir sırrı sezdi,
Fırçasıyla o rengi çaldı, meleğin gülüşünden hediye.
Bir melek dolaştı insanlar arasında, kalbi sevgi doluydu.
Bir ölümlüye gönlünü verdi, bu yasak bir duyguydu.
Tanrı gördü bu aşkı, kanatlarını aldı o melekten.
Ağladı melek uzun uzun, gözyaşları döküldü derinden.
O yaşlar birleşti, coşkun denizler oldu yeryüzünde.
Utancından saklandı melek, o engin suların dibinde.
Şimdi Ege'nin derinliklerinde bir deniz kızı o;
Sessiz çığlıkları yankılanır, her dalga bir fısıltı.
Beethoven duydu meleğin çığlıklarını, senfoniler yazdı.
Başkası duymadı.
Sen benim kesilen bileklerimden akan kanım gibisin; benimsin ama bende değilsin.
Hayat, ne bir kadehte tükenen şarap, ne de sonsuz bir geceye düşen kara bir gölge... Bazen dudağımızda yarım kalmış bir şiir, bazen de 'Ah o gemi gelseydi' diyen bir yürek. Her 'belki' bir 'hiç'e açılan kapı, her 'sevda' biraz 'ölüm' kokan bir gül.
Önce birilerinin yokluğu ağır gelmeye başladı, sonra dünyanın yükü ağır geldi. İnsan kendine ağır gelir mi? Ben bana ağır geldim, sonra etim kemiğim ağır geldi. Fazla seçeneğim yoktu. Ya bileklerimi dikine kesecektim ya da kendimden gidecektim.
Hayatta yaşadığım ve yaşayacağım bütün hüzünler ve acılar, bir plan dahilinde kendi bilgim ve isteğimle gerçekleşmekte.
Ben huzur içinde yattığım bir gece biliyorum. Sen göğsümde yatıyordun. Meğer sol kaburgamın eksiğini tamamlıyormuşsun. Şimdi eksikliğini hissediyorum. Gel, tamamla; sensiz eksik yaşıyorum.
seni affetmek için kendime bütün gece yalanlar söyledim. Sen yine ben yokmuşum gibiydin
Günaydın efendim, zor bir gece geçirdik. Gölgeler ruhumuzu döverken sesimiz çıkmadı, duvarlara çarpan suskunluğumuz yankılandı. Ama bakın, güneş yeniden doğdu! Şimdi umutlarımız avuçlarımızda yeşerdi, hayallerimiz küçük bir çocuğun gülüşü gibi kaygısız.
"Öyle kötü bir yazar oldum ki kendi hikâyemin figüranı oldum azizim."